Afrika Rekabeti: Ekonomi, Demografi ve Kalkınma

Makale

Bu makale, Afrika kıtasının tarihsel süreç içerisinde sömürgeleştirilmesi, bağımsızlık hareketleri ve günümüzde karşı karşıya olduğu ekonomik ve politik dinamikleri ele almaktadır. Ayrıca Afrika'da sömürge döneminden önce de medeniyetlerin var olduğu, yani medeniyetin kıtaya Batılı devletler sayesinde gelmediği vurgulanmıştır. ...

Öz
Bu makale, Afrika kıtasının tarihsel süreç içerisinde sömürgeleştirilmesi, bağımsızlık hareketleri ve günümüzde karşı karşıya olduğu ekonomik ve politik dinamikleri ele almaktadır. Ayrıca Afrika'da sömürge döneminden önce de medeniyetlerin var olduğu, yani medeniyetin kıtaya Batılı devletler sayesinde gelmediği vurgulanmıştır. Berlin Konferansı'ndan itibaren kıtanın doğal kaynaklarının Avrupalı devletler arasında nasıl paylaşıldığı, sömürge yönetimlerinin kıtadaki ekonomik, sosyal ve kültürel dokuyu nasıl değiştirdiği detaylandırılmaktadır. Ardından detaylı bir şekilde Batı Afrika Devletlerini inceleyen makale, işbu devletlerin bağımsızlık sonrası yaşadığı ekonomik kalkınma çabaları ve siyasi istikrarı sağlama girişimleri de detaylıca ortaya koyulmuştur. Bunun yanı sıra, kıtanın karşılaştığı en büyük halk sağlığı sorunlarından biri olan HIV/AIDS salgınının ekonomik ve toplumsal etkileri de değerlendirilmektedir. Kıta, Batılı güçlerin oluşturduğu ekonomik bağımlılık mekanizmaları, iç siyasi istikrarsızlıklar ve bölgesel çatışmalar nedeniyle gelişim sürecinde büyük engellerle karşılaşmaktadır. Bununla birlikte, doğal kaynakların yeniden değerlendirilmesi ve Afrikanın kendi dinamiklerini harekete geçirmesi, kıtanın küresel sistemde daha güçlü bir aktör olmasına olanak sağlayacaktır. Afrika'nın küresel ekonomideki konumu ele alınarak, Çin, ABD ve Avrupa Birliği gibi büyük güçlerin kıtadaki nüfuz mücadelesi analiz edilmektedir. Türkiyenin Afrika kıtasındaki etkisi, siyasi, ekonomik ve insani yardım projeleri bağlamında ele alınmaktadır. Makale, Afrika'nın karşılaştığı yapısal zorluklara rağmen, kıtanın kendi kalkınma politikalarını oluşturması ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşabilmesi için öneriler sunmaktadır. Bu bağlamda, Afrika ülkelerinin bölgesel iş birliklerini güçlendirmesi, altyapı yatırımlarını artırması ve halk sağlığına yönelik sürdürülebilir politikalar üretmesi gerekmektedir. Son olarak, kıtanın uluslararası arenada nasıl konumlandığı ve küresel güçlerle olan ilişkilerinin geleceği değerlendirilmektedir.

Anahtar kelimeler: Afrika, Avrupa, Sömürge, Irkçılık, Demografi, Reform, Bağımsızlık, Yatırım, Kalkınma

Abstract

This article examines the historical colonization of the African continent, its independence movements, and the economic and political dynamics it faces today. Additionally, it emphasizes that civilizations existed in Africa long before the colonial period, countering the narrative that civilization was introduced to the continent by Western powers. The article details how, since the Berlin Conference, Africas natural resources were divided among European powers and how colonial administrations transformed the continents economic, social, and cultural fabric. Focusing in detail on West African states, the article explores their post-independence economic development efforts and attempts to establish political stability. Furthermore, it assesses one of the most significant public health challenges faced by the continent—the HIV/AIDS epidemic—and its economic and social consequences. Africa faces major obstacles in its development due to economic dependency mechanisms imposed by Western powers, internal political instability, and regional conflicts. However, the reassessment of its natural resources and the mobilization of its own internal dynamics could enable Africa to become a stronger player in the global system. The article also analyzes Africas position in the global economy by examining the influence of major powers such as China, the United States, and the European Union. It evaluates Turkeys impact on the continent through political, economic, and humanitarian aid initiatives. Despite structural challenges, the article presents recommendations for Africa to establish its own development policies and achieve sustainable growth. In this context, strengthening regional cooperation, increasing infrastructure investments, and implementing sustainable public health policies are essential. Finally, the study evaluates Africas positioning on the international stage and the future of its relations with global powers.

Keywords: Africa, Europe, Colonialism, Racism, Demography, Reform, Independance, Investment, Development

1.Giriş

Afrika, insanlığın ilk yaşam merkezi ve atalarımızın yurdudur. Modern antropoloji insanlığın doğuşunun bugünkü Afrikadan başladığını, oradan Ortadoğuya, oradan da dünyaya yayıldığını söylüyor (Friedemann, 2019:6). Arkeolojik bulgular ve genetik araştırmalar da bu tezi destekleyerek, insanın ilk adımlarını Afrika topraklarında attığını kanıtlamaktadır. Ancak ne yazık ki bu gerçeklik, tarih boyunca farklı bakış açılarıyla çarpıtılmış, özellikle Batılı sömürgeci anlayış tarafından göz ardı edilmiş ya da manipüle edilmiştir. Batılı sömürgeciler asırlarca Afrika halklarını “evrim sürecini tamamlamamış kayıp bağlantının ilkel canlıları’’ olarak tanımlamıştır (Oliver, 2017:2). Sömürge dönemi ideolojileri, Avrupalıların kendilerini üstün, Afrikalıları ise geri kalmış ve insanlık düzeyine ulaşmamış varlıklar olarak görmelerine neden olmuştur. Bu ayrımcı zihniyetin en vahim yansımalarından biri de, Afrikalıların 19. ve 20. yüzyıllarda Avrupalılar ve Amerikalılar tarafından halk gösterilerinde sergilenmesidir. Bu insanlık dışı uygulama öylesine yaygındı ki, Afrikalılar vahşi hayvanlarla aynı kafeslere konularak Avrupa ve Amerikadaki sirklere, fuarlara ve özel koleksiyonlara dahil edilmiştir (Susann, 2006), (Anne, 2005:11). Bu olay her ne kadar günümüzde geçmişte kalmış bir utanç vesikası gibi görülse de, gerçekte insan hayvanat bahçeleri olarak bilinen Les Zoo Humains“ uygulaması 1958 yılına kadar, yani yalnızca birkaç on yıl öncesine kadar devam etmiştir. Avrupa'nın medeni olduğunu iddia eden büyük şehirlerinde, Afrikalılar birer insan olarak değil, egzotik birer obje olarak sergilenmiş ve toplumun eğlencesine sunulmuştur. İnsan onuruna aykırı bu uygulama, sömürgeciliğin sadece ekonomik değil, aynı zamanda kültürel ve ideolojik bir tahakküm aracı olduğunun en çarpıcı örneklerinden biridir. Afrikalılar yüzyıllar boyunca Avrupalıların elinde adeta birer eşya muamelesi görmüşlerdir. Özellikle 16. yüzyıldan itibaren hız kazanan transatlantik köle ticareti, Afrika toplumlarının sosyal, ekonomik ve kültürel dokusunu derinden sarsmıştır. Avrupada üretilen silah, kumaş, içki gibi ürünler, Afrikalı kölelerle takas edilerek bu acımasız ticaretin devamlılığı sağlanmıştır. Amerikaya sevk edilen köleler, Avrupanın ekonomik çıkarlarına hizmet edecek altın, gümüş, pamuk, şeker, konyak, kahve ve tütün karşılığında değiştiriliyordu (Oliver, 2017:2). Böylece milyonlarca insan, Avrupanın ekonomik çıkarları uğruna özgürlüğünden mahrum bırakılmış, köleleştirilmiş ve ağır şartlar altında çalıştırılmıştır. Tarih boyunca Afrika kıtası, yalnızca sömürgeciliğin ekonomik boyutuyla değil, aynı zamanda kültürel ve ideolojik baskılarıyla da karşı karşıya kalmıştır. Bu süreç, kıtanın doğal kaynaklarının yağmalanmasının yanı sıra, Afrika halklarının tarihsel ve kültürel kimliklerinin silinmeye çalışılmasıyla da sonuçlanmıştır. Batılı devletler tarafından yürütülen bu sistematik sömürü ve ırkçı yaklaşımlar, bugün bile Afrikanın sosyo-ekonomik yapısında derin izler bırakmıştır.

2.Sömürge Öncesinde Afrikada Devlet

Sömürge öncesine bakıldığında Afrikadaki ulusların diğer devletlerle ilişki kurma ve topraklarını yönetme kabiliyetine sahip olduğu görülmektedir. Örneğin 11. yüzyılda bir kral tarafından yönetilen Gananın günümüze benzer şekilde ordusu, adalet sistemi ve bürokratik yönetimi bulunmuş, özellikle Arap ve Kuzey Afrikalı devlet yöneticileri ve ticaret erbabıyla ilişki kurabilmiştir. Yine Mansa Musa tarafından 1240 yılında kurulan Mali imparatorluğu, sadece sahip olduğu istikrar ve etkili yönetim şekliyle değil, ticaret zengini bir ülke olmasıyla da bölgede önemli bir güç haline gelebilmeyi başarabilmiştir. Mali, güneye doğru Ganadan, güneyde Büyük Sahra, kuzeye doğru üst Senegal ve doğuya doğru üst Nijerden ve yine güneyde altın zengini olan Wangara, Bambuk ve Bunduya kadar bir bölgede yer alan toprakları yönetmiştir. Güçlü bir yönetime sahip olması bir yana Mali, diplomatik olarak da önemli ilişkiler tesis etmiştir. Örneğin Fas, Mısır ve Arabistan vb. yerlerdeki yönetimlerle dostane ilişkiler kuran Mansa Musa, adalet sistemi ve yönetimiyle gayet güçlü bir devlete sahip olmuş ve siyahilerin medeniyet tarihinde yer alamadığına dair ön yargıların kırılmasında önemli bir rol oynamıştır (Wallace-Bruce, 1985: 575-579). Hatta birçok kaynağa göre Mansa Musa tarihin gördüğü en zengin kral olarak addedilmektedir (Çelik, 2021). Malinin yanında 1680 ile 1896 tarihleri arasında hüküm süren Asante imparatorluğu da Afrika kıtasında önemli bir örnektir. Bu imparatorluğun başarılı ve ilginç bir federasyon yapısına sahip olduğu görülmektedir. Yargı, vergi ve ticaret konularında da başarılı bir yönetim sergileyen Asante imparatorluğu, muadil bir güç olarak Batılı ülkelere karşı kendisini kanıtlamıştır. Ayrıca sömürgeci Britanya güçlerine karşı güçlü bir şekilde direnmiş ve 1900 yılında Britanya İmparatorluğunun kontrolüne kadar 3 büyük savaş yaşamıştır (Cohen, 2014: 4-7). Bu bahsi geçen devletler literatürde en çok bilinen devletlerdir. Ancak Güney Afrikanın güney çölleri ve Doğu Afrikadaki Rift Vadisinin dâhil edilmezse 19. yüzyılın ortalarına kadar Afrikada bağımsız, gayet organize, istikrarlı yönetimlere sahip devletlerin olduğu görülmektedir.

Nitekim Mısırdan Moritanyaya kadarki bölge Osmanlı devletinin egemenliğinde bir alan olmuş, öncesinde de Mısır, Cezayir, Tunus, Sirenayka ve Trablusgarp gibi bölgelerde bağımsız ve organize yönetimler bulunmuştur. Aynı şekilde Natal ve Capete kurulan Boer cumhuriyetleri öncesinde Afrikanın güneyinde Nguni ve Ndebele adında iyi organize olan yönetimler kurulmuş ve bu yönetimler sömürgeci güçlere karşı güçlü bir direniş sergilemiştir. Ayrıca bahsi geçen bu devletler sadece güçlü devlet organizasyonuyla tanınmamış, Afrika dışında diğer devletlerle de diplomatik ilişkiler kurmuştur. 16. yüzyılın başlarında Benin kralının Portekizde büyükelçi bulundurması; Bornu-Kanem devleti ile Osmanlı devletinin karşılıklı olarak büyükelçi ataması; Kongo kralının 1512 yılında Portekiz ve İtalyada temsilci bulundurması; 19. yüzyılda Avrupa devletlerinin Afrikanın birçok yerinde konsolosluklar açması buna verilecek örneklerdendir (Wallace-Bruce, 1985: 579-583). Dolayısıyla Avrupa merkezli görüş sahiplerinin sömürge öncesinde Afrikanın yönetilmeyen, fakir ve medeniyet götürülmesi gereken yerler olduğu ve bu nedenle bir uluslararası hukuk süjesi olarak değerlendirilemeyeceği iddiasının doğru olmadığı anlaşılmaktadır.

3.Avrupanın Kıtada Etkisi

Afrika Kıtasının egemenliği tanınmış elli dört ulus devleti barındıran koca bir kıta olarak tanınmak yerine günümüzde hâlâ tek bir ülke olarak görülmesinin başlıca sebeplerinden biri Afrikanın kendi tarihini, hikayesini anlatmıyor oluşundandır (Akçay, 2017a: 37). Jack Goody, Batılı olmayanın nesneleştirildiği bu tür tarihyazımına tarih hırsızlığı“ adını verir. Goodyye göre tarih hırsızlığı “tarihin Batı tarafından ele geçirilişi anlamına gelir.“ “Bu da, geçmişin Avrupa, çoğu zaman da Batı Avrupa ölçeğinde olan bitenlere göre kavramsallaştırılıp sunulmasını, ardından da dünyanın geri kalanına dayatılmasını“ ifade eder. Böylelikle Batı, kendi tarih anlatısını evrensel norm olarak dayatırken, Afrikanın özgün tarihsel gelişimini ve kültürel mirasını yok saymıştır.

Ayrıca Avrupadaki birçok şirket ve gelişmiş sanayi, Afrikalıların ellerinden aldıkları doğal madenler ve bedava iş gücü sayesinde sağlanmıştır. Kıtanın zenginlikleri, Avrupalı sanayicilere ve kapitalist ekonomilere sermaye olarak aktarılmış, Afrika ise sistematik bir fakirleşmeye mahkûm edilmiştir (Heyden U. v., 2002:84-93). Kongodan fildişi, Ganadan altın, Güney Afrikadan elmas ve petrol gibi stratejik kaynaklar Avrupanın refah seviyesini artırırken, Afrika halklarına sömürü ve sefalet dışında bir şey getirmemiştir. Avrupalılar bugün yaşadıkları refahı, yüzyıllar boyunca acı çektirdikleri Afrikalılara borçludurlar. Kolonyal sistemin temelleri, Afrikadan elde edilen kaynakların transferine dayanıyordu ve bu süreç, kıtadaki doğal zenginliklerin yağmalanmasıyla mümkün olmuştur.

Sömürgecilik yalnızca ekonomik boyutla sınırlı kalmamış, aynı zamanda ideolojik ve dini argümanlarla da desteklenmiştir. Misyonerler, Afrika yerlilerini, kendilerine yapılan kötülüklerin Tanrı’yı hoşnut etmek ve sömürgeleştirmenin yerliler için bir kutsama olduğuna ikna etmişlerdi. Misyoner okulları ve kiliseler, Batılı kimliğin ve dünya görüşünün Afrika toplumlarına aşılanması için araç olarak kullanılmıştır. İspanyol sömürgeciler, Katolikliği; Fransızlar ise Française“ uygarlığını ve türevlerini sömürgeleştirdikleri coğrafyalara taşımışlardır (Wiedemann, 2007:2). Yerel bölgelerde köklü ve kalıcı altyapının kurulması yalnızca din temelli yöntemlerle mümkün olabilirdi. Bu bağlamda din faktörü, sömürge mülklerini ele geçirmek için Avrupalıların asırlarca kullandığı yöntem olmuştur. Batılı güçler, bu şekilde sömürge temelinin daha sağlam atılacağına inanıyordu. Böylelikle Afrikaya bayraktan önce haç gelmiştir“ demek hiç de yanlış olmaz (TV, 2017).

Misyoner faaliyetleri aracılığıyla Avrupa, Afrika toplumlarının sosyal ve kültürel yapısını dönüştürmeye çalışmış ve bunu medeniyet“ getirmek adı altında meşrulaştırmıştır. Ancak bu süreç, aslında geleneksel yaşam biçimlerini ortadan kaldırmaya yönelik bir kültürel emperyalizmden ibaretti. Yerel halklar Hristiyanlaştırılırken, aynı zamanda Avrupalı normlara uygun hale getirilmek istenmiş, kıtanın dilsel, dini ve kültürel çeşitliliği yok sayılmıştır. Fransızların asimilasyon politikası“ ve İngilizlerin dolaylı yönetim“ sistemleri, sömürgeleri daha etkin bir şekilde kontrol etmenin birer aracı olarak kullanılmıştır.

Sömürgeci devletler, Afrikaya Hristiyanlığı ve medeniyeti götürdüklerini iddia etseler de, aslında telkin ettikleri dini değerlere kendileri inanmıyordu. Misyonerlik faaliyetleriyle birlikte din adamları, çoğu zaman Avrupalı tüccarlar ve yöneticilerle iş birliği içinde çalışarak, kıtanın sömürülmesine dolaylı yoldan destek olmuşlardır. Kiliseler, sömürge yönetimlerinin ideolojik altyapısını inşa eden kurumlardan biri haline gelmiş, yerel halkın itaatini sağlamak için dini söylemler kullanılmıştır. Böylece din, yalnızca ruhsal bir öğreti değil, aynı zamanda bir denetim mekanizması haline getirilmiştir.

Sömürgecilik sonrası dönemde dahi, Batı’nın Afrika üzerindeki etkisi devam etmiş, bağımsızlıklarını kazanan Afrika devletleri Batı merkezli küresel düzenin ekonomik ve politik bağımlılık ilişkilerinden tam anlamıyla kurtulamamıştır. Günümüzde dahi Batılı şirketler kıtanın doğal kaynaklarını işletmeye devam etmekte, eski sömürgeci devletler Afrika hükümetleri üzerinde çeşitli diplomatik ve ekonomik baskılar uygulamaktadır. Kısacası, sömürgecilik yalnızca tarihsel bir olgu değil, günümüz dünyasında hala etkisini sürdüren bir küresel iktidar ilişkilerinin temel taşlarından biridir.

Devamı için tıklayınız. 
 
Bu içerik Marka Belgesi altında telif hakları ile korunmaktadır. Kaynak gösterilmesi, bağlantı verilmesi ve (varsa) müellifinin/yazarının adı ile unvanının aynı şekilde belirtilmesi şartı ile kısmen alıntı yapılabilir. Bu şartlar yerine getirildiğinde ayrıca izin almaya gerek yoktur. Ancak içeriğin tamamı kullanılacaksa TASAM’dan kesinlikle yazılı izin alınması gerekmektedir.

Alanlar

Kıtalar ( 5 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2812 ) Etkinlik ( 228 )
Alanlar
TASAM Afrika 80 654
TASAM Asya 100 1132
TASAM Avrupa 23 659
TASAM Latin Amerika ve Karayip... 16 67
TASAM Kuzey Amerika 9 300
Bölgeler ( 4 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1413 ) Etkinlik ( 56 )
Alanlar
TASAM Balkanlar 24 297
TASAM Orta Doğu 25 628
TASAM Karadeniz Kafkas 3 297
TASAM Akdeniz 4 191
Kimlikler ( 2 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1307 ) Etkinlik ( 78 )
Alanlar
TASAM İslam Dünyası 58 786
TASAM Türk Dünyası 20 521
TASAM Türkiye ( 1 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2065 ) Etkinlik ( 84 )
Alanlar
TASAM Türkiye 84 2065

24-25 Haziran 2025 tarihlerinde Lahey'de yapılan NATO zirvesinden daha ölümcül bir ittifak olma hedefi ile "savunma harcamalarını arttırma" kararı çıktı. Üye ülkeler, savunma harcamaları kapsamında 2035 yılına kadar GSYİH'ın %5'ine karşılık gelen bir yatırım yapma taahhüdünde bulundu. ;

Afrika 2063 Ağı İstişare Toplantıları’nın üçüncüsü, “Stratejik Araştırma, Ağ ve Kapasite Geliştirme” ana teması ile 18 Haziran 2025’te saat 13.00’te çevrimiçi olarak gerçekleştirilecek.;

İngiltere kısa süre önce "Stratejik Savunma İncelemesi 2025" başlıklı kapsamlı bir stratejik savunma belgesi yayınladı. Belge, NATO’yu savunmanın merkezine koyan bir “Önce NATO” yaklaşımını net şekilde vurguluyor. İngiliz savunma bakanı Healey'e göre stratejik savunma planlarının orduyu '10 kat daha...;

TASAM Afrika Enstitüsü öncülüğünde 2022 yılında oluşturulan Afrika 2063 Ağı; faaliyet amaçları kapsamında “Afrika 2063 Vizyonu, Temel Hedefler ve Türkiye“ ve “Afrika Çalışmalarında Stratejik Dönüşüm, Yeni Normaller ve Çok Boyutlu Rekabet“ temaları ile gerçekleştirilen ilk iki istişare toplantısının ...;

Son zamanlarda tüm gözler Güney Asya'da olsa da, Türkiye ve dünya genelindeki iş dünyası için Güney Asya ve Hint Okyanusu bölgesindeki gelişmeleri takip etmek hâlâ önemlidir. Bu bölge, küresel ticaret ve tedarik zincirleri açısından büyük bir öneme sahiptir.;

Ekonomik entegrasyon, Asya ve Pasifik’in son 20 yıldaki dikkat çekici ekonomik büyümesi ve hızla artan küresel etkisinde belirleyici olmuştur. Asya Kalkınma Bankası (Asian Development Bank - ADB) tahminleri, Asya’nın ticaret entegrasyonu derecesinin Avrupa Birliği artı Birleşik Krallık (AB+BK) ile ...;

1989 yılında askerî darbe ile iktidarı ele geçiren Ömer El Beşir, 2019 yılında bir başka askerî darbe ile devrilirken, bu süreçte birlikte hareket eden Sudan Silahlı Kuvvetleri (SAF) ile Hızlı Destek Güçleri (RSF) arasındaki görüş ayrılıkları, ülkeyi 15 Nisan 2023 tarihinde iç savaşa sürüklemiştir.;

Soğuk Savaş kültürü ile yetişmiş, askeri politika oluşturmak için NATO ve Avrupa Birliği’nin mutfağında çalışmış, BM ve NATO’nun saha operasyonlarında görev almış, uluslararası kurumların kriz yönetimi ve politikalarının gerçek yüzünü iyi bilen biri olarak, son birkaç ayda Trump’la birlikte yaşananl...;

Afrika 2063 Ağı | İstişare Toplantısı 3

  • 18 Haz 2025 - 18 Haz 2025
  • Çevrimiçi - 13.00

5. Türkiye - Afrika Savunma Güvenlik ve Uzay Forumu

  • 04 Kas 2022 - 04 Kas 2022
  • Ramada Hotel & Suites by Wyndham İstanbul Merter -
  • İstanbul - Türkiye

Kovid-19 Sonrası Yeni Dünya Regülasyonu Çalıştayı

  • 05 Kas 2020 - 05 Kas 2020
  • İnteraktif Ortam -
  • İstanbul - Türkiye

İstanbul İktisat Konuşmaları - 4

  • 24 Eki 2019 - 24 Eki 2019
  • CVK Park Bosphorus Oteli -
  • İstanbul - Türkiye

2. Türkiye - Afrika Savunma Güvenlik ve Uzay Forumu

  • 07 Kas 2019 - 08 Kas 2019
  • CVK Park Bosphorus Oteli -
  • İstanbul - Türkiye

İngiltere’nin II. Dünya Savaşı sonrasında Hint Altkıtası’ndan çekilmek zorunda kalması sonucunda, 1947 yılında, din temelli ayrışma zemininde kurulan Hindistan ve Pakistan, İngiltere’nin bu coğrafyadaki iki asırlık idaresinin bütün mirasını paylaştığı gibi bıraktığı sorunlu alanları da üstlenmek dur...

Gündem 2063, Afrika'yı geleceğin küresel güç merkezine dönüştürecek yol haritası ve eylem planıdır. Kıtanın elli yıllık süreci kapsayan hedeflerine ulaşma niyetinin somut göstergesidir.

Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) ilişkilerinin bugünü ve geleceğinin ele alındığı Avrupa Birliği Sempozyumu, Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM) ile Türk Avrupa Bilimsel ve Eğitimsel Araştırmalar Vakfı (TAVAK) işbirliğinde 02 Şubat 2018’de İstanbul Taksim Hill Otel’de gerçekleştirildi.

Orta Doğu coğrafyası, 2010 yılının aralık ayından bu yana Tunus ile başlayan, günümüzde de tüm şiddetiyle Suriye’de devam eden devrim süreçlerinin etkisiyle hızlı bir değişim ve dönüşüm iklimine girmiştir.

Yemen, Coğrafi konumu itibarıyla kızıl denizin Hint Okyanusu’na açıldığı kapıdır. Afrika boynuzu ile birlikte Bab’ül Mendeb boğazının doğu kıyısında yer almaktadır. Yeryüzünde denizler üzerinde seyreden malların p gibi büyük bir oranı Süveyş kanalı, Kızıl Deniz ve Aden körfezinden geçtiği düşünülürs...

Somali Cumhuriyeti; Afrika’nın doğusunda yer almakta olup Afrika Boynuzu olarak adlandırılan ve dünya gündemine açlığın, kıtlığın ve bulaşıcı hastalıkların yol açtığı felaketler nedeniyle sık sık gelen bir bölgede konumlanmış durumdadır.

Uzun yıllar boyunca Liberya meselesi, dünya gündemini meşgul eden bir konu olmuştur. Yaşanan İç Savaş boyunca sıklıkla çatışmalar ve ölümlerle anılan ülkenin günümüzde yeniden dirilme mücadelesi vermesi, diğer aktörler tarafından dikkatle izlenmektedir.

Afrika’nın batısında bulunan Benin Cumhuriyeti, kuzey batıda Burkina Faso Cumhuriyeti, kuzey doğuda Nijer, doğuda Nijerya, batıda ise Togo ile komşudur. Benin’in bu 4 ülkeyle toplam 1989 km sınırı vardır. Bu sınırlardan en uzunu Nijerya ile olan 773 km’lik sınırdır.
OSZAR »